top of page

BEYAZIT DEVLET KÜTÜPHANESİ

  • Yazarın fotoğrafı: Kitsune
    Kitsune
  • 10 Şub 2018
  • 3 dakikada okunur

Herkese merhaba, bugün de yeni bir yazıyla sizlerleyim! İlk gezi noktam olan Fatih Halk Kütüphanesi’nden sonra sizlere Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ni tanıtmak istedim ve hayır düşündüğünüzün aksine Faith’te yaşamıyorum, inanın bana oraya bir yabancı gibiyim ancak yolumuz bir şekilde Fatih’e çıkıyor ve sonuç olarak bize de gezmek düşüyor. Öyleyse lafı çok uzatmadan sürükleyici yazımıza başlayalım!

Beyazıt Devlet Kütüphanesi, blog grubumuzla yaptığımız ilk gezi sırasında gittiğimiz kütüphanelerden biriydi. Daha sonra öğrendim ki bu gezi sayesinde görme fırsatı bulduğumuz bu kütüphane zamanında annemin de üniversite yıllarında sık sık gittiği ve aynı zamanda çok sevdiği bir kütüphaneymiş. Ona fotoğrafları gösterdiğim vakit onca yıl içinde ne kadar da değişmiş olduğunu söylerken gözlerinde nostaljik bir bakış vardı. İşte Beyazıt Kütüphanesi bunca yıldır yediden yetmişe birçok kişiye kapılarını açan bir bilgi hazinesi. Zengin kitap, gazete, dergi arşivleri; her zaman yardımcı olmak için orada olan görevlileri ve sunduğu çalışma ortamıyla sizleri bekliyor.



Peki Beyazıt Kütüphanesi nasıl bir yer? Anlatmaya ilk olarak dışından başlayayım… Osmanlı mimarisinden esintiler taşıyan Beyazıt, 1884 yılından günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmiş iki tarihi binadan oluşmuş bir yapıdır. İki kanatlı ahşap kapıdan içeri girdiğimizde güvenlikten geçip masaların ve koltukların bulunduğu çalışma alanına yöneliyoruz ve istediğimiz kitabı bulmamızı sağlayan arşiv bilgisayarlarını görüyoruz. Nasıl mı çalışıyor? Hemen anlatayım. İstediğiniz kitabın ismini girdikten sonra ekranda kitabı bulamak için gereken numara karşınıza çıkıyor ve sadece birkaç dakika içinde kitabınız görevliler aracılığıyla size ulaşıyor ancak ben bilgisayar milgisayar demem eski usül isterim derseniz Yeşilçam filmlerinden ya da hatıralarda kalan, yazar ve eser adlarının alfabetik bir şekilde sıralı olduğu o küçük çekmeceli dolaplar sadece birkaç adım ötenizde. Açıkça söylemek gerekirse Beyazıt Kütüphanesi hakkında en sevdiğim noktalardan biri de eski yöntemleri teknolojiyle değiştirmeyip ikisini bir arada kullanmaları oldu.


Şimdi kütüphanenin diğer kısımlarına geçmeden önce biraz da kitapların bizim elimize gelene kadar olan yolculuklarına bakalım isterseniz. Kitapların yolculukları aslında biz

onların numaralarını söyler söylemez başlıyor. Kütüphanenin birkaç kattan oluşan geniş arşivleri özenle kategorize edilmiş kitaplarla dolup taşıyor, size şunu söyleyebilirim ki kütüphanenin arşiv kısmını gezerken hepimizin aklında tek bir soru vardı: Boş gördüğümüz bu bir-iki raf da doluğunda yeni kitaplar nerede muhafaza edilecek? Buna ek olarak daha sonra kütüphanenin, yıpranmış kitapları ve dergileri cilt haline getirdiklerini öğrendik. Bizi gezdiren görevli sadece gönderilmeyi bekleyenleri gösterdiğindeyse küçük dilimizi yutacaktık. Koca bir katın

yarısını kaplayan yığınla dergi, gazete ve kitap bize bakıyordu. Kütüphanenin böyle bir yenileme uygulamasının olduğunu öğrenmek bile inanılmazdı. Ayrıca bir diğer uygulanan sistemse kitapları belli kategorilere göre sınıflandırıp numaralamaktı. Bu sistem sayesinde istenilen kitabın onlarca, özür dilerim, binlerce kitabın içinden bulunması çok kolay. Kitabın yolculuğu, ilgili görevlinin numarasından onu bulmasıyla devam ediyor. Ardından katlar arası kitap alışverişini sağlayan servis asansörüne konulan kitap birkaç saniye içinde elinize ulaşıyor.


Kütüphanenin bir diğer kısmıysa çalışma alanları. Hani Google’a ‘’Beyazıt Devlet Kütüphanesi’’ diye yazdığımızda karşımıza çıkan ilk görsel var ya işte orası, o meşhur çalışma alanı. Beş basamaklı mermer merdivenden aşağı indiğimizde karşımıza çıkan bu kısım aynı zamanda küçük çekmeceli kart dolaplarının da bulunduğu yer. Tavanın kubbe şekli ve süslemeleri minyatür bir camiiyi andırıyor ve ferah, sade, sakin ortamı insanı cezbediyor.

Buradan geri üst kata çıktığımızdaysa yavaşça kütüphane avlusuna yöneliyoruz. Nefes kesici ve rahatlatıcı bir etkisi olan bu taşlı avlu, uzun bir çalışmanın ardından rahatlamak için birebir! Kendinizi Osmanlı döneminde bir sarayın küçük avlusunda yürüyormuş gibi hissedebilirsiniz. Tam kitap ve filmlerden fırlama bir sahne!


Kapanışı, yüzümüzde hüzünlü bir gülümseme bırakacak, yayın tarihi 11 Kasım 1938 olan gazeteyle yapıyoruz. Ata’mızın vefatını duyuran gazetenin sayfalarını çevirirken öğretmenlerimizle birlikte hepimizin aynı merak, aynı heyecan ve aynı hüznü duyduğunu size söyleyebilirim. Önümüzde açık duran bu kocaman kitaba sanki Atatürk’müş gibi büyük bir dikkat ve saygıyla bakıyor, özenle sayfalarını çevirip inceliyoruz. Sonunda dönüş zamanı geldiğindeyse gezimizi biraz daha uzatmayı istedik ve daha sonra tekrar Beyazıt Kütüphanesi’ne gelme kararı aldık, gezemediğimiz diğer kısımları da görebilmek için sözleştik.



Comments


© 2023 by NOMAD ON THE ROAD. Proudly created with Wix.com

  • b-facebook
  • Twitter Round
  • Instagram Black Round
bottom of page